28 Eylül 2008 Pazar
Katledilen ormanlar, duble yol ve insan katliamı
Çok değil bundan iki gün önce(Cumartesi sabahı 05.00 sularında) bir hastalık nedeniyle, karayolundan Eskişehir’e gittim. Arifiye-Eskişehir arasında devam eden duble yol çalışmaları nedeniyle, havanın sağanak yağışlı olmasını da göz önüne alarak, Bursa/Orhangazi üzerinden Eskişehir’e gittik. Gittiğimiz Sarıcakaya ilçesine varış dahil yolculuğumuz 5,5 saat sürdü. Yani hemen hemen Eskişehir’e varmak 4,5 saatimizi aldı.
Öncelikle gidiş güzergahımızdaki Gölcük-Karamürsel arasının durumdan bahsetmekte fayda var, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin göreve geldiği günden beridir yaptığı yol çalışmalarının izini burada da gördük. Ve şantiye halindeki yollar, sürekli şeritlerin değiştirilmesi, yolların altyapının rezilliği nedeniyle sularla dolu oluşu nedeniyle inanılmaz tehlikeli bir yolculuk geçirdik. Bizim biraz avantajımız da yok değildi, çünkü yolu biliyorduk ama bilmeyenler için bu yol her an kaza yaratacak kadar tehlikeliydi. Şantiye dönmüş yollarla sadece burada karşılaşmadık. Bursa’nın girişinden Eskişehir’e kadar da, değişik yerlerde yol çalışmaları ile karşılaştık. Burada da, Bursa-Eskişehir duble yol çalışmaları vardı. Bu çalışmalar sayesinde, bilenler bilir bölgenin yeşilinin nasıl katledildiğini de gördük. Hani kimsenin aklına gelmez miydi, buraya duble yol yapmak yerine demiryolu yapmak! Gelmezdi, aklına gelirdi de, işine gelmezdi belki! Neyse…
Pazar günü ikamet ettiğim İzmit’e doğru yola çıktık yeniden. Bu sefer Söğüt-Bilecik yolu üzerinden geldik. Ve Bilecik’ten itibaren o korkunç manzara ile karşılaşmaya başladık.
Vezirhan’dan Arifiye’ye kadar her yerde duble yol çalışması vardı. Yolların kazaya davetiye çıkartır hali bir kenara, Vezirhan’dan itibaren sağlı sollu dağların, o yemyeşil örtüyle kaplı dağların, sanki bir yerlerinden etleri kopartılmışcasına bir bir tıraşlandığına, duble yol için taş çıkartmak uğruna yok edildiğine şahit oldum. Öyle bir iki tane tepenin bir kenarı değildi tıraşlanan, devasa büyüklükteki dağlar paramparça ediliyordu ve yemyeşil bölgenin içinde onlarca kanayan yara vardı sanki. Şu ana kadar nasıl gözlerden kaçtığını anlayamadığım bir şekilde, ormanlar katlediliyordu. Duble yol için belirlenen güzergah dahilinde yol açmak için kesilen ağaçlar, tıraşlanan yamaçlar da cabasıydı. İş bununla da kalsa iyiydi. Güzergahın hemen yanından geçen Sakarya nehrinin içine kadar giren istinat duvarları yapılmıştı. Bu istinat duvarları ki, nehrin yatağında değişiklik yaptığı gibi, gelecekte olabilecek taşkınlar açısından da, karayolu güvenliğini tehlikeye atabilecek, “adı konulmuş” kendisi bulunamamış canavarı da harekete geçirebilecek ve o meşhur trafik canavarı, insanları katledilebilecekti.
Bölgede sadece Doğançay’ın etrafındaki dağların korunabilmiş olmasına sevinmekle yetinmek zorundaydık, devam eden inşaatın bu dağlara da el atma korkusunun yarattığı buruk bir sevinçti tabi içimizdeki.
Bu bölgeyi bilen bilir, tamamıyla yeşille kaplı, Marmara Bölgesinin incisi kabul edilebilecek doğal bir güzelliği olan bölgedir. Hele ki, bundan 1 ay sonra bölgeyi görmek gereklidir. O uçsuz bucaksız yemyeşil güzellik, sonbaharın etkisi ile renkler cümbüşünü yaratır. İzlemesine doyum olmayan bu güzellik, bugünlerde çok ciddi bir tehdit altında, bu tehdidin adı da: Duble yol!
Nihayetinde, 5 saate yakın bir sürede İzmit’e vardık. Ara geçişi çıkartınca (Sarıcakaya’dan hareketle normal yola kadar geçen süre açısından), hemen hemen 4 saat sürdü Eskişehir arası yolculuğumuz. Bu veriyi neden verdiğime gelince, İzmit-Eskişehir arası trenle 2 saat 45 dakikada alınabiliyordu. 4-4,5 saatlik karayolu yolculuğu nerede, 2 saat 45 dakika süren demiryolu yolculuğu nerede! Üstüne bunun bir de, güvenlik faktörünü, trende yaşayabileceğiniz rahatlığı da ekleyin! Yetmez bir de ekonomik boyutu ekleyin. İzmit-Eskişehir arası “mavi tren” statüsündeki trenlerle yaklaşık 17 YTL iken, otobüsle 25 YTL! Ki bu durum mavi tren statüsünde olmayan trenlerde oransal olarak bayağı aşağıya düşmektedir.
İnsan bu şartlar dahilinde, neden bu el değmemiş topraklara duble yol yapılıyor diye düşünmeden edemiyor! Halbuki her şartta, demiryolları çok daha avantajlı. Ve bilirsiniz ki demiryolları, hem elektrik enerjisi kullanması, hem de kapladığı yol genişliği açısından çevreci olan bir sistem..
Bir demiryolu çalışanı olarak ben bu tercihin nedenini biliyorum. Aslında sizler de biliyorsunuz! Karayoluna aktarılan devasa kaynaklar, yok edilen çevre ve ormanlar, yok edilen canlar! Hepsinin adresi belli; petrol ve otomotiv devlerinin yani bir avuç insanın karı! Her şey bunun için! Bu yazıyı yazmadaki derdim, Türkiye’deki ulaşım politikalarının uzun uzun tahlilini yapmak değil, sadece bu katliamın nedenini, başlık olarak da olsa hatırlatmak istedim.
Sonuçta eve geldiğimde, 2 gündür televizyon izlemediğim için, merak edip haberleri baktım. Ve 2 günde, 40 kişinin trafik kazalarında yaşamını yitirdiğini öğrendim. Göz göre göre, her bayram gibi uzun süreli tatillerde yaşanılan bu senaryonun, daha başlangıç rakamıydı, bu kırk kişi! Duble yollar, köprülü kavşaklar, karayolu ağırlıklı ulaşım politikaları ve katliam demek zorunda hissettiğim bu ölümlü kazalar için, yine aynı hikaye vardı; “trafik canavarı!”
Hani insanın aklına sormadan edemeyeceği bir soru geliyor; “bu trafik canavarı dedikleri, bu ulaşım politikalarını hayata geçirenler, yolları şantiyeye çevirenler ile sürekli yanlış planlanan yol ve köprülerin yaratıcıları-karar verenleri mi yoksa?”
Bir de bir soru daha var ki, bunu trafik canavarı gibi sanal bir yaratıkla da açıklayamazlar. Bu soru, yazımızın ana konusu ile ilgili; duble yollar yaparak, ormanların katledilmesini, ciğerlerimizin yok edilmesini nasıl açıklayacaklar? Bu katliamın sorumluları bu ülkede hiç yargılanmayacak mı?
Sonuçta, duble yollar yapılıyor, ormanlar, dağlar, tepeler yok ediliyor ve ormanlar ile insanlar katledilmeye devam ediyor..
Etiketler:
arifiye,
bilecik,
demiryolu,
doğa katliamı,
doğançay,
duble yol,
sakarya nehri,
yeşil